Şehrazat Şehriyara o gece anlatacağı masala başlar.
Bundan yıllar önce uzak diyarların birinde bir şah yaşarmış. Bu şahın şanı o kadar büyükmüş ki nice diyarlardaki insanlar bile ondan konuşurlarmış. Her zaman avlanmaya çıkarmış ve ne zaman ava gitse yanında oğlunu da götürürmüş. Bir gün bu şah hastalanmış ve öleceğini anladığı sırada kendinden bir parça bırakmak için oğluna bir tane şahin hediye etmiş. Hem av sırasında ona yoldaş olması hem de kendisini hatırlatması için. Gel zaman git zaman bu şah iyice hastalanıp yataklara düşmüş.
Oğlunu yanına çağırıp son sözlerini söylemiş ve hayata gözlerini yummuş. Onun ardından tahta oğlu geçmiş ve yeni şah oğlu olmuş.
Yeni şah hem unvanına hem de babasının ona hediye ettiği şahine alışmaya çalışıyormuş. Babasının ölümüne çok üzüldüğü için teselliyi bu şahinde yani babasının hediyesinde buluyormuş. Derken yeni şahın yaşı ilerliyor, şahin de onunla birlikte büyüyormuş. Bu şahini yanından ayıramaz olmuş. Nereye giderse gitsin hep onu da beraberinde götürüyormuş.
Şah artık cesaretini toplayıp ava çıkmaya karar vermiş, babasından sonra ilk kez ava çıkacakmış. Görevlilere haber vermiş ve hazırlıklar yapılmış. Yanına görevlileri ve şahinini alarak ava çıkmış.
Fakat biraz zaman geçtikten sonra iyi hissetmediğine karar verip geri dönmüş. Ertesi gün daha kararlı bir şekilde tekrardan hazırlıklar yaptırmış. Omzunda şahin, arkasında görevliler ile birlikte ormanın derinliklerine doğru ilerlemiş. İçinden hiç gelmese de avlanmayı kafasına koymuş bir kere. İlerlemiş ilerlemiş tam elim boş döneceğim diye düşünürken karşısına pamuk gibi bir tavşan çıkıvermiş. Bir anda olduğu yerde kalmış ve “Kimse hareket etmesin!” diye emir vermiş. Yavaşça ona doğru ilerlerken tavşan başına geleceklerden habersiz masum masum şaha bakıyormuş. Şah onu ürkütmemek için daha nazik hareketler yaparak eline almış tavşanı ve sevmeye başlamış.
Tam o sırada omzundaki şahin tavşana doğru bir hamle yaparak onun yüzünün yırtılmasına sebep olmuş. Şah üzüntü içinde tavşanın daha fazla canını acıtmamak için onu heybesine koymuş ve yollarına devam etmişler. Yürümekten bitkin düşmüşler ve artık içecek bir damla suları kalmamış. Az daha ilerledikten sonra karşılarına gürül gürül akan bir ırmak çıkmış. Su o kadar berrakmış ki susamayan insanı bile susatan türdenmiş.
Şah heybesinden tas çıkarmış kendinden önce babasının emaneti olan şahinin boynundaki tasa biraz doldurmuş fakat şahin tası itmiş. Yanlışlıkla yaptığını düşünen şah tekrardan doldurmuş ama şahin tekrar itmiş. Şah sabırla bir kere doldurmuş ama sonuç yine aynıymış; şahin yine atmış tası. Ben deneyeyim diyerek tam elindeki tası ağzına götürecekmiş ki şahin bu sefer de onun elindeki tası itmiş. Şah tekrar doldurmuş, şahin tekrar itmiş. Şah derin bir nefes vererek etrafına bakmış. Şahin kanatlarını çırparak yukarı doğru çıkmaya başlamış. Şah onun nereye gittiğini izlemek için kafasını yukarı kaldırmış. Bir de ne görsün dilini dışarı çıkarmış bir yılan; suya zehrini karıştırıyor. Şah o zaman anlamış şahinin onu korumaya çalıştığını. Aslında onun canını kurtarmış şahin suyu içirmeyerek. İşte o an şahinine olan güveni daha da artmış.
Gün doğduğunu gören Şehrazat masalı bitirir ve uyurlar.
Bu metin kocamanbisite.com için özel olarak yazılmıştır. Ticari maksat taşıyan tüm diğer dijital ortamlar ve basılı mecralarda kullanımı, kopyası, atıfı yasaktır. Eğitim maksatlı kullanım için her bir içeriğe yönelik izin alınması zorunludur. İzinsiz kopyalamanın tespiti durumunda uyarı verilmeksizin hukuki yollara başvurulacaktır.