Adaletin Işığında: İyilik, Yardımlaşma ve İnanç Masalı

Dini Masallar

Yaş
9 Yaş Masalları
8 Yaş Masalları
7 Yaş Masalları
Okuma Süresi
20 dk
Kategori
Dini Masallar
Ders Verici Masallar
İyilik Masalları
Adalet Masalları
Yardımlaşma Masalları
Unsur
Adalet ve iyilik
Yayınlanma Tarihi
7/16/2025
Yazar
Kocaman Bi' Masalcı
Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde, doğanın ve insanın bir arada huzur bulduğu, rüzgarın dualarla fısıldadığı uzak diyarlardan, Gümüş Damlalar Vadisi’ne benzer, pırıl pırıl akan derenin kenarında kurulmuş bir şehir varmış. Bu şehirde, gönüllerin temizliği ve yüreklerin iyiliği, adaletin teminatı olarak anlatılırmış. İnsanlar, yaşadıkları her anın kutlu olduğuna inanır, dualarıyla gök kubbeye seslenirmiş. İşte öyle bir yerde, adı küçük yaşta dahi bilgelikle anılan Yusuf adında bir çocuk yaşarmış. Yusuf, saf yüreği ve adalet duygusu ile çevresine hem örnek hem de umut kaynağı olurlarmış. Dini öğretilerin rehberliğinde, doğruyu yanlıştan ayıran, yardımlaşmanın ve paylaşmanın önemini kavramış; yavru kuşlara yemin etmiş, ihtiyaç sahiplerine el uzatmış. Her akşam sokaklarda dolaşan meşin bir ışık gibi, geçmişten gelen hikayelerin izini sürermiş, atalarının anlattığı masallarda adaletin ve merhametin gücünü betimlemişler. İşte bu masalın da temeli, dinde ve hayatta adaletin, iyiliğin sımsıkı sarılınması üzerine kurulmuş; kötülüğün derin uçurumları ile iyiliğin ışıklı tepeleri arasında uzanan masalsı bir yolculukmuş. Gümüş Damlalar Vadisi’nde doğa, ilahi kudretin bir yansıması gibi coşar, ağaçlar rüzgarda dans eder, kuşlar cıvıldarken dualarla selamlaşırmış. Her köşede ilahi hikmet işlenmiş; minik dere kenarlarında yetişen çiçekler, adeta sevgi ve yardımlaşmanın simgesiymiş. Yusuf, annesinin anlattığı hikayelerle büyüdüğünü, her sözcükte Allah’ın rahmetinin, adaletin ve iyiliğin izlerini bulduğunu düşünür, yüreğinde ince ince işleyen inancıyla adımlarını sağlam basarmış. Topluluk arasında, adaletin sağlanması adına bir araya gelen iyi kalpli insanlar, zorluklarla baş edebilmek için birbirlerine destek olurlarmış. Bu güzel şehirde, geçmişin gelenekleri ile geleceğin umut dolu hayalleri el ele yürüyormuş; her daim iyiliğin ve erdemin zaferi kazanacağına dair gönüllerde sarsılmaz bir inanç varmış. Yüce Allah’ın vaat ettiği adalet ve merhametin ışığında, küçük yürekler büyük gönüllere ilham olur, iyilik zinciri nesilden nesile aktarılırmış.
Yapay zeka destekli masal oluşturucumuzu denedin mi?
Hemen Test Et
Şehirdeki huzurun ve manevî zenginliğin simgesi olarak kabul edilen Yusuf, yaşının küçük olmasına rağmen büyük bir adalet duygusuna sahipmiş. Bir gün, vadinin en ucundaki eski köprüde, zalim davranışlar sergileyen, komşuluktan kalma, kendisini varlıklı görünen Râfiye adında bir kadın çıkagelmiş. Râfiye’nin kalbinde, maddiyatın ve kibirin egemenliği bulunur, adaleti hiçe sayarak, yoksulların emeklerine el koyar, yardımlaşma ruhunu ortadan kaldırmaya çalışırmış. Fakat, Râfiye’nin bu zalim tutumu, bütün semtia sirayet etmiş; insanlar, kızgın kalpleriyle birbirlerine dargınlık besler, komşuluk ilişkileri bozulurmuş. Yusuf, annesinden dinlediği hikayelerde adaletin gücünü, merhametin altın değerini hatırlar, kalbinde adalete olan inancını pekiştirirmiş. O gün, elinde dualarla birlikte sevecen yüreğini kuşanmış, Râfiye’nin zulmüne uğrayan komşularını teselli etmek üzere yola çıkmış. Yol boyunca, vadinin çiçek açan bahçelerinde yürür, yeşilin binbir tonuna şükrederken, dualarının birer birer gökyüzüne yükseldiğine inanırmış. Yusuf’un karşısına, yolunun kenarında ağlayan minik bir karınca çıkagelmiş; karınca, ailesinden ayrılmış, yaşadığı adaletsizlik yüzünden gözleri dolu dolu ağlarmış. Yusuf, bu küçük canlıya yardım ederek, “Allah’ın rahmetinden ümit kesilmez” diyerek, ona sevginin tılsımını armağan etmiş. O esnada, Râfiye’nin umursamaz kalabalığından biri olan, gönlü nefsani arzularla dolu başka bir kişi, haksızlık dolu sözler sarf etmekteymiş. Ancak işte tam bu sırada, vadiden gelen bir sesle, ümidi boğan karanlık, aydınlık ışğa dönüşür, Yusuf’un sesi adaletin ve hakkın güvenceye kavuştuğuna dair yürekleri ısıtırmış. Yusuf, uzun ve meşakkatli yolda, her adımında Allah’ın yardımıyla ileri gitmiş; minik dostlarının ve mazlumların acısını dindirmeyi, adaletin terazisini sağlamlaştırmayı görev edinmiş. Zamanında, insanlar arası dayanışma ve iyilik, Râfiye’nin zulmünün gölgesinde yeniden yeşermiş. Yusuf’un duaları ve iyilik dolu adımları, vadideki maddi ve manevi dengenin yeniden inşasına vesile olmuş. Böylece, adaletin ve merhametin giderek daha pürüzsüz bir çerçeveye oturacağını haykırır gibi, yüreklerde umut tohumları filizlenmeye başlamış.
Yusuf, adaletin ve iyiliğin sembolü olarak, vadideki diğer çocuklarla ve gençlerle beraber, mazlumların yanında yer almaya karar vermiş. Her gün, şehir meydanında toplanan insanlar, adil ve dürüst davranışların nasıl kalplerde şifa verdiğini tartışırlarmış. Bu buluşmalarda, melek gibi davranan akıl hocaları, Allah’ın rahmetinden, sabrın ve sevginin öneminden bahseder, kötülüğün ve haksızlığın hiçbir zaman gönülleri fethedemeyeceğini öğütlerlermiş. Yusuf, dinlediği bu derslerden ilham alarak, adaletin her daim galip geleceğine dair inancını büyütmüş. O, kalbinde taşıdığı dualarla, yardım eli uzatanların ve iyilik perilerinin görülmediğine inananları yanılmış göstermeye çalışır, gerçek adaletin ancak birlik içerisindeki sevgiyle mümkün olacağını hatırlatırmış. Bir akşam, büyük bir fırtınanın eşiğinde, vadide karanlık düşüncelerle dolu bir olay çıkagelmiş. Râfiye, servetini korumak için haksızlık yapmaya çalışırken, o günden gelen ağır gök gürültüsü giderek kalplerde korku ve endişeyi artırmış. Fırtınanın ortasında, rüzgar büyük bir uyarı misali esmeye başlamış; sanki yeryüzündeki zalimlere Allah’ın gazabından bir nebze olsun haberdar etmek ister gibiydi. Yusuf, bu fırtınanın adaletin ve tövbenin habercisi olduğuna inanır, hemen yardım çağrısında bulunan komşularla birlikte, Râfiye’nin zulmüne maruz kalanların yanına koşmuş. Bu sırada, vadinin bilge yaşlısı İbrahim Hoca, minnettarlıkla Yusuf’un adımlarını izler, “Her musibet içerisinde bir nur saklıymış” diyerek, genç yüreğe destek vermiş. Fırtına dindiğinde, vadideki insanlar Yusuf’un örnek davranışını konuşur olmuş. Adaletin can damarı sayılan bu çocuk, Allah’ın lütfu ile kötülüğün üstüne yeniden bir iyilik perdesi örmüş. Komşular, birlikte güç bulduklarını fark eder, dayanışmanın ve yardımlaşmanın, zorlukların en büyük ilacı olduğunu idrak etmişler. Bu süreçte, Râfiye de yaptıklarının yanlışlığını anlamaya başlamış; kendi içindeki karanlık, Yusuf’un saf yüreğinde saklı adalet ışığı karşısında erimiş. Fırtınanın ardından gelen dinginlikle, vadide muhabbet ve adalet duyguları yeniden can bulmuş, iyilik ve yardımlaşmanın bulduğu forma uygun olarak, herkes birbirine destek olur, saygı ve sevgiyi yüceltirmiş.
Yusuf’un örnek davranışları ve mazlumlara olan desteği, vadideki diğer genç ve yaşlılara umut ve ilham kaynağı olmuş. Bu süreçte, vadide toplanan insanlar, Allah’ın rahmetine olan inançlarını tazeler, adaletin ve iyiliğin timsali olan bu masalı, nesilden nesile aktaracak yollar aramışlar. Toplum, o gün artık haksızlığa tahammül edemeyecek kadar bilinçlenmiş; her birey, ellerinden gelen yardımlaşmayı ve adaleti savunmayı görev bilirmiş. Yusuf, birlikte yaşadığı mescidin çevresinde düzenlenen gençlik toplantılarında, duaların ve söylemlerin hep adalet üzerine yoğunlaştığı dersler vermiş. İmamlar, Kuran’dan ayetlerin rehberliğinde, dürüstlük ve adaletin dünyayı güzelleştireceğini anlatır, kötü davranışların hiçbir zaman haklı çıkamayacağını müjdelemişler. Bir gün, vadinin en uzak köşesinde, kötülüğün sembolü haline gelmiş bir ormanda, çürüyen ağaçların arasında hapsolmuş eski bir tiyatro ortaya çıkagelmiş. Bu tiyatro, yıllar önce zalim bir vezirin hükmünde, adaletin yerine suç ve haksızlıkların hüküm sürdüğü bir dönemden kalan bir hatıra olarak varlığını sürdürmüştü. İşte tam bu tiyatroda, Râfiye’nin haksız uygulamalarından dolayı mağdur olan toplum, adaletin yeşermesi için bir araya gelmiş. Topluluk, o eski tiyatronun bu karanlık anılarını silmek amacıyla, yeniden bir düzen kurmayı ve adaletin simgesi hale gelmiş mekânı temizlemeyi kendilerine görev edinmiş. Yusuf da bu büyük olayın aktörlerinden biri olarak, orada yaşayan tüm çocuklara ve gençlere; adaletin, ruhun en derin kıvılcımı olduğunu anlatmış. Onlara, her kötülüğün ardından mutlaka bir iyilik doğduğunu, Allah’ın rahmetinin asla unutulmayacağını müjdelemiş. Geceden sabaha uzanan o uzun toplantılarda, insanlar arasındaki tüm kırgınlıklar yerini, ortak bir inanç ve umutla dolu kucaklaşmalara bırakmış. Herkes, yalnızca maddi değil, manevi refaha da ulaşabilmek için, Allah’ın emirlerine uygun hareket etmenin önemini idrak etmiş. Yusuf, genç kalbiyle; “Adalet imanın ta kendisidir, iyilik ise kalplerimizin aynasıdır” diyerek, güzel sözleriyle herkesi rahatlattı. O gece, ay ışığının pencereden içeri süzüldüğü, duaların gökyüzüne karıştığı o anlarda, vadinin her köşesinde adalet ve merhametin zaferi ilan edilmiş.
Günler, haftalar, aylar geçmiş; vadideki herkes, Yusuf’un ve topluluğun gösterdiği örnek davranışlarla, adaletin ve iyiliğin her daim haklı çıkacağını öğrenmiş. O eski tiyatro, artık geçmişin haksızlıklarına elveda eden, yeni başlangıçların simgesi haline gelmiş. İnsanlar, Allah’ın rahmetine sığınarak, adaletin müjdesini yaşamlarının her anına yaymış, kötülüğün gölgesinde bile umut ışığının sönmeyeceğine inanmış. Râfiye ise, hatalarının farkına varmış; gönlünü Allah’a açarak, mazlumlardan af dilemiş ve yeniden tip takmış. Toplum, bu affedicilikle birleşmiş, kalplerde kin ve nefretin yerini sevgi, saygı ve yardımlaşma almış. Her çocuk, sessizce kalbinde, gelecekte daha iyi bir dünya için adaletin ve maneviyatın gücünü hissederek büyümüş. Duaların, sohbetlerin, yardımlaşmanın ve sabrın en güzel örneklerini sergileyen bu masal, aynı zamanda her çocuğa; Allah’ın inayetiyle, her zaman iyiliğin kazanacağını, adaletin zaferiyle kötülüklerin eriyeceğini, paylaşmanın ise en büyük zenginlik olduğunu hatırlatmış. Vadideki her ev, her sokak adaletin ve iyiliğin niteliklerini barındırır hale gelmiş. Geçmişin acılarından ders alan insanlar, el ele verip, toplumda adaletin simgesi olarak yaşamanın ve inancın zenginliğini sunmanın yolunu bulmuş. Yusuf’un masalı, nesilden nesile dilden dile dolaşır, küçük yüreklerde inanç, sevgi, saygı ve yardımlaşma çiçekleri açarmış. Böylece, adalet ve iyiliğin hâkim olduğu, manevi değerlerin yolu açtığı bu diyar, Allah’ın rahmetinin ve affediciliğinin sürekli varlığını simgeler hale gelmiş. Masal sona erdiğinde, o eski tiyatronun duvarlarında işlenmiş hatıralar, yeni umutlar ve bereketin adeta müjdecisi gibi parlamaya devam edermiş. Herkes, adaletin ve inancın ışığıyla aydınlanır, toplum içinde sevgiyle yoğrulan bir geleceğe adım atarmış.