Engin, küçük bir gezegende yaşayan meraklı bir çocuktu. Gezegenleri ve yıldızları izlemeyi çok severdi. Bir gün, gökyüzünde parlak bir ışık gördü. 'Bu ne olabilir?' diye merak etti. Işık, hızla yere doğru düşen bir göktaşıydı. Engin, göktaşının düştüğü yere koştu. Göktaşı, parıldayan küçük taşlardan oluşuyordu. Engin, taşlardan birini aldı ve avucunda tuttu. Taş, sıcak ve pürüzlüydü. Birden, taştan ince bir ses geldi. 'Biz Kayıp Göktaşlarıyız. Yardımına ihtiyacımız var!' diye fısıldadı taş. Engin şaşkına döndü. Kayıp Göktaşları, gezegenin enerjisini çalan kötü bir yaratık olan 'Karanlık Bulut' tarafından kaçırılmıştı. Karanlık Bulut, gezegeni karanlığa gömecekti. Engin, Kayıp Göktaşlarını kurtarmaya karar verdi. Karanlık Bulut'un mağarasına doğru yola koyuldu. Yolda, birçok engelle karşılaştı. Kaygan kayalar, derin uçurumlar, ve hatta bir kavga bile! Engin'in cesareti hiç azalmadı. 'Pes etmeyeceğim!' diye düşündü. Sonunda, Karanlık Bulut'un mağarasına ulaştı. Karanlık Bulut, çok güçlüydü, ama Engin, Kayıp Göktaşları'nın gücünü kullanarak onu yenmeyi başardı. Kayıp Göktaşları, gezegene geri döndü ve gezegen tekrar ışıldamaya başladı. Engin, çok mutlu oldu. 'Artık gezegenimiz güvende!' diye bağırdı. Engin, Kayıp Göktaşlarını bulmanın verdiği sevinçle, yıldızlara bakarak evine döndü. O gece, yıldızlar daha parlak ve daha güzel görünüyordu. Engin, özlediği yıldızların ışığında, geleceğe dair umut dolu bir uykuya daldı.