Meryem, küçük bir prensesti ve her şeyden çok eğlenmeyi severdi. Günlerini bahçelerde koşturarak, ağaçlara tırmanarak ve arkadaşlarıyla oyun oynayarak geçiriyordu. Ama bazen kendini biraz sıkılmış hisseder, dünyada keşfedecek başka şeyler olup olmadığını merak ederdi. Bir gün, eski kütüphanesinde dolaşırken, tozlu raflarda gizlenmiş büyülü bir ayna buldu. Aynaya yaklaştığında, içindeki görüntü hareketlenmeye başladı. 'Merhaba, küçük prenses!' diye seslendi ayna. 'Ben Büyülü Aynayım ve sana dünyanın dört bir yanını göstermek istiyorum.' Meryem heyecanla gözlerini açtı. 'Gerçekten mi? Beni götürebilir misin?' diye sordu. Ayna gülümsedi. 'Elbette! Sadece gözlerini kapat ve ne görmek istediğini düşün.' Meryem gözlerini kapattı ve aklına gelen ilk şeyi düşündü: parlak renkli bir balon. Bir anda kendini gökyüzünde süzülen, binlerce renkli balonun arasında buldu. Onlarla birlikte uçtu, bulutlara dokundu, güneşe gülümsedi. Sonra birden kendini buz gibi bir kutup ayısının sırtında buldu. Ayı, onu buzulların üzerinden kaydırdı, penguenlerle dans etti, kutup ışıkları altında oynadı. Meryem, hiç bu kadar mutlu olmamıştı. Büyülü Ayna onu birçok yere götürdü: Afrika'nın sıcak savanlarında koşan zürafalarla tanıştı, okyanusun derinliklerinde balıklarla yüzdü, uçan kuşlarla birlikte gökyüzünde süzüldü. Meryem, dünyanın ne kadar büyük ve güzel olduğunu gördü. Ama en önemlisi, keşfetmenin ve öğrenmenin ne kadar keyifli olduğunu anladı. Büyülü Ayna ona sadece yeni yerler göstermemişti, aynı zamanda dünyaya karşı merakını uyandırmış, yeni şeyler öğrenme isteğini aşılamıştı. Meryem, artık sadece eğlenmek için değil, aynı zamanda öğrenmek ve keşfetmek için de heyecan duyuyordu. Büyülü Ayna ile yaşadığı maceralar, onu daha cesur, daha meraklı ve daha mutlu bir prenses yapmıştı.