Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman üstüne, ben annemin beşğini tıngır mıngır sallar iken, ak sakallı horoz gıt gıt gıdaklar iken Betül adında bir kız, güzel mi güzel öğretmeninin, iyi kalpli arkadaşlarının olduğu bir okula her gün severek gidermiş.
Betül’ün öğretmeni sınıfta “Evet arkadaşlar yarın meslekler günümüz var ve sırada Betül’ün babası var, okulumuza gelip kendi mesleğini tanıtacak biz de yeni bilgiler öğreneceğiz” demiş. Herkes çok sevinmiş, çünkü çocuklar bu şekilde farklı meslekleri tanıyor ve tanıdıkları bu meslekler sayesinde, gelecekleri için karar veriyorlarmış. “Betül’ün babası tesisatçı” demiş öğretmen. İyi ama tesisatçı ne demek? Tesisat kelimesini daha önce duymayan tüm çocuklar meraklanmışlar. Betül ve arkadaşları hemen kendi aralarında bu mesleği şimdiden konuşmaya başlamış. Betül heyecanla eve gidip babasına sarılmış. “Babacığım yarın okula geliyorsun, değil mi? İşini ne şekilde anlatacaksın çok merak ediyorum” demiş.
Babası gülümsemiş ve “Tabii ki kızım! Gelip mesleğimi açıklayacağım ve bir günümün nasıl geçtiğini anlatacağım.” demiş. Akşamın geri kalanında yemek yemişler ve ailecek oyunlar oynamışlar. Betül, sabah olunca büyük bir heyecanla hazırlanmış, giysilerini giymiş, anne ve babasıyla kahvaltısını yapıp tüm tabağını bitirdikten sonra, “Okula zamanı!” diye hemen ayakkabılarını giymeye koşmuş. Babasıyla el ele evden çıkmışlar. Okula gidince Betül’ün arkadaşları ve öğretmeni onları tebessümle karşılamış.
Öğretmen, Betül’ün babasının elini sıkıp, “Okulumuza gelip çocuklarımıza rehberlik edeceğiniz için çok mutluyuz!” demiş. “Bir şeyler öğrenmek çok güzel, bu öğrendiklerimizi meslek olarak yapmak ise daha da güzel.” diye cevaplamış Betül’ün babası.
Sonra ders zili çalmış ve hepsi sınıfa girmiş. Betül’ün Babası, kendini çocuklara tanıtıp tahtanın önüne geçmiş. Açıklamalarına başlamadan önce, çantasından birkaç büyük ve küçük metal parçası çıkarmış. Arkadaşları şaşkın şaşkın bakmış. “Evet arkadaşlar merhaba ben tesisatçıyım bu parçaların ne olduğunu bilenler var mı acaba?” demiş. Bir tanesi musluğa benziyormuş, diğerleri de küçücük parçalarmış.
Çocuklardan birisi bir anda ayağa kalkıp, “Şu küçük olan parçanın adı ‘cıvata’ hatta burada masamızın altında da var!” demiş. Cıvata kelimesini ilk kez duyan çocuklar, şaşırmışlar. Sınıftan uğultular yükselmeye başlamış. Herkes birbirine ilk kez duydukları bu kelimeyi söylüyormuş.
Bu kısa tahmin oyunundan sonra, Betül’ün babası, mesleğini açıklamak üzere tekrar konuşmaya başlamış. “Evet güzel çocuklar, ben tesisatçıyım. Tesisat kelimesini, evlerdeki ve diğer binalardaki su sistemleri için kullanıyoruz. Örneğin musluk, kalorifer boruları, banyodaki su boruları ve bunun gibi benzer diğer teknik parçalar benim ve meslektaşlarımın sorumluluğundadır.
Su borularını takarız, eğer musluklar bozulduysa onları tamir ederiz, mutfakta bazen yiyeceklerin döküldüğü lavabolardan kötü kokular gelmemesini sağlayan boruları biz düzenleriz.” diye uzun uzun açıklamış.
Sonra çocukların merak ettiklerini sorabilmeleri için onlara “Sorunuz var mı çocuklar?” demiş.
Çocuklardan biri, su borularının niye bozulduğunu ve niye tamir edilmeleri gerektiğini sormuş.
Betül’ün babası bu soruyu çok beğenmiş. Çünkü su, akışkan bir sıvı olduğu için ufacık bir delikten bile sızabilen, oldukça değişik bir sıvıymış.
“Çocuklar, su, yaşam kaynağımızdır ve hayatımızda büyük bir önem taşır.” diye lafa başlamış ve devam etmiş: “İçmek için kullandığımız, temizlik için kullandığımız su, göllerden, nehirlerden, barajlardan veya su kaynaklarından gelir. İnsanların ihtiyacı kadar çok suyu taşıyabilmemiz için de çok ama çok fazla uzun borulara ihtiyacımız vardır. Bu borular, suyu tüm şehre ve tüm binalara dağıtır. Sonra bu binalardaki musluklar yardımıyla suyu binaların içine getiririz. Su, bulunduğu kabın şeklini alabilen akışkan ve sıvı diye adlandırdığımız bir maddedir. Akışkan olduğu için, bazen en ufacık delikten bile sızabilir ve zaman geçtikçe hasarı çoğaltabilir. Bu tarz durumlar, su kaynaklarımızı israf etmemize neden olabilir ve bizler tesisatçılar olarak bu problemleri gidererek, kaynaklarımızın daha uzun süre dayanabilmesi için bozuk parçaları tamir ederiz.” diye tane tane anlatmış.
Suyun önemini ve aslında kısıtlı olduğunu, bir gün aslında tükenebileceğini öğrenen çocuklar, çok şaşırmışlar. Tüm çocuklar, Betül’ün babasıyla tanışana kadar, suyun sonsuz olduğunu düşünüyorlarmış. O günden sonra tüm çocuklar, musluktan su akıtırken daha dikkatli olmaya başlamışlar. Ellerini sabunlarken ve iyice ovalarken çok süre geçtiği için musluğu önce kapatıp, durulamak için tekrar açmayı öğrenmişler. Diş fırçalarken suyu boş yere akıtmamayı öğrenmişler.
Betül’ün babasının uyarıları ve açıklamaları sayesinde, Betül’ün şehrinde su kaynakları hiç ama hiç tükenmemiş. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine. Gökten 3 elma düşmüş, Biri Betül’e, biri babasına, biri de bu masalı dinleyen dünyalar tatlısına…
Bu metin kocamanbisite.com için özel olarak yazılmıştır. Ticari maksat taşıyan tüm diğer dijital ortamlar ve basılı mecralarda kullanımı, kopyası, atıfı yasaktır. Eğitim maksatlı kullanım için her bir hikayeye yönelik izin alınması zorunludur.