Bir varmış, bir yokmuş. Eski zamanlarda çok uzak diyarlarda kuvvetli ve herkesin çok sevdiği iyi niyetli bir kral yaşarmış. Kral sarayını, kraliçeyi, halkını ve yönettiği ülkesini çok severmiş. Kral uzun zamandır çocuğu olsun istiyormuş. Ama bir türlü çocuk sahibi olamamışlar. Bu nedenle kral ülkede yaşayan çocukları kendi çocukları gibi severmiş. Onları okutur, hediyeler alır, oyunlar oynar ve her zaman tüm çocuklarla sırayla ilgilenirmiş. Kraliçe de çocukları olmasını çok istiyormuş. Ama ne yaptıysa bir türlü kral ile bir çocukları olmamış. Bir gün düzenledikleri bir davet yemeğinde ülkedeki yaşlı, genç, çocuk bütün herkes saraylarına gelerek misafirleri olmuş. O akşam bir kadın kraliçenin yanına yaklaşmış ve kraliçeyle konuşmak istediğini söylemiş. Kraliçe kadının ne söyleyeceğini oldukça merak etmiş ve sarayın bahçesine çıkarak konuşabileceklerini söylemiş.
Kadın hemen söze girmiş ve kral ile kraliçeye çocuk sahibi olabilmeleri konusunda yardımcı olabileceğini söylemiş. Kraliçe bu durum karşısında oldukça mutlu olmuş ve kadına: “Ne dilersen dile bizden, yeter ki bir çocuk sahibi olabilelim.” Demiş. Bunun üzerine kadın, benim sizden özel bir isteğim yok kraliçem fakat sahip olacağınız çocuk çirkin bir prenses olacak. "Size yardımcı olacak büyücü ancak bu şekilde size yardımcı olabileceğini iletmemi istedi"demiş. Kraliçe bunun üzerine çocuğumuz olsun yeter ki. Çirkin veya güzel olması bizim için önemli olmaz demiş.
Kadın bir hafta sonra tekrar saraya gelerek bir içecek vereceğini hem kralın hem de kraliçenin bu içeceği içmesi gerektiğini söylemiş. Bunun üzerine kraliçe, kadının verdiği içeceği alarak hem kendi içmiş hem de krala içirmiş. Aradan kısa bir zaman geçmiş ve kraliçe hem krala hem de saray içindeki çalışanlara hamile olduğu müjdesini vermiş.Tüm halk kraliçe ve kralın bir çocuğu olacağını öğrenmiş ve kırk gün kırk gece süren ziyafet yemekleri düzenlenmiş.
Kraliçe hamileliğinde hiç zorlanmamış. Beslenmesine ve sağlığına oldukça dikkat edilmiş. Fakat kraliçe bebeğin çirkin bir prenses olacağını zamanla unutmuş. Krala da böyle bir bilgi vermemiş. Doğum zamanı geldiğinde doktorlar gelerek kraliçenin doğum yapmasına yardım etmiş. Kraliçenin oldukça çirkin ufacık bir kız çocuğu olmuş.
Herkes çok şaşırmış. Çünkü sarı saçlı mavi gözlü bir kız çocuğu beklenirken, doğan kız çocuğu siyah saçlı siyah gözlü kapkara bir kız çocuğuymuş. Bunun üzerine kraliçe ona yardımcı olan kadının sözlerini aklına getirmiş ve krala ne diyeceğini düşünmeye başlamış.
Kral doğan çocuğunu görmek için kraliçenin yanına gelmiş ve gördüğüne inanamamış. İlk başta doğan çocuğun kendi çocuğu olduğuna inanmakta zorlanmış. Hatta kraliçeyi suçlamış. Fakat kraliçe kadının ona söylediklerini krala anlatmış.Kral ise bu durumu keşke kabul etmeseydin de hiç çocuğumuz olmasaydı demiş. Bunu duyan kraliçe çok üzülmüş. Fakat onun için çocuğunun çirkin veya güzel olması önemli değilmiş.
Kral bir süre kızı büyüyene kadar onu görmek istememiş. Prenses gün geçtikte büyümüş, büyümüş ve kocaman bir kız olmuş. Kral prensesin saraydan çıkmasını yasaklamış. Çünkü prensesi halkının görmesini istemiyormuş. Hatta kendisi bile kızını uzun bir süre görmemiş. Kraliçe ise prensese bu durumu farklı bir şekilde anlatmış. Çünkü kızının üzülmesine dayanamazmış. Bir gün prenses sarayın bahçesinde dolaşırken bir at kişneme sesi duymuş. Bahçeden dışarıya açılan ufak bir kapıdan kafasını uzatıp dışarı bakmış ve oracıkta bembeyaz at üstünde çok yakışıklı bir prens olduğunu görmüş. Prens de prensesi fark etmiş ve başıyla prensese selam vermiş.
Prenses ilk kez saray dışından birinin yüzünü gördüğü için bu durum ona çok yabancı gelmiş. Hemen kapıyı kapatıp bahçeye geri dönmüş. Fakat prensten de oldukça etkilenmiş. O akşam yemeğini yedikten sonra penceresinin önüne oturarak prensi düşünmeye başlamış. Bu durumu annesine anlatmaya karar vermiş. Sabah uyanır uyanmaz ilk iş kraliçenin yanına giderek annesine olanları anlatmış. Kraliçe bu duruma oldukça sevinmiş. Kızına sarılmış ve sarayın dışına çıkması için ona yardımcı olmaya karar vermiş.
Sabah kahvaltıdan sonra kraliçe kızının odasına gelerek ona sarayın dışına çıkabileceği gizli bir geçit olduğunu fakat çok fazla uzaklaşmaması gerektiğini söylemiş. Prenses bu duruma oldukça sevinmiş ve koşarak annesinin söylediği geçide gitmiş. Geçitten geçmiş ve güzel ağaçlarla, bitkilerle, hayvanlarla dolu ormana çıkmayı başarmış. Bir süre ormanda yürümüş. Bitkileri sevmiş hayvanlarla arkadaş olmuş, oyunlar oynamış. Birden duyduğu at kişnemesini tekrar duymuş. Arkasını dönüp baktığında prensin atıyla birlikte orada olduğunu görmüş. Prens atından inmiş ve prensesi tekrar selamlamış.
Bir süre prens ve prenses yan yana yürümüş. Sohbet etmişler. Birlikte zaman geçirerek birbirlerini tanımışlar. Prens prensesten etkilenmiş. Prenses de prensten etkilenmiş. Prenses artık saraya dönmesi gerektiğini söyleyerek prensin yanından ayrılmış ve koşarak saraya geri dönmüş. Annesine olanları anlatmış ve mutluluğunu paylaşmış. Ertesi gün de saraydan çıkıp çıkamayacağını sormuş. Kraliçe ise dikkatli olduğu sürece dışarı çıkmasına izin verdiğini söylemiş. Bir süre prens ve prenses ormanda gizlice gezip dolaşmaya başlamışlar. Prens, prensese olan aşkını ilan etmiş ve onunla ülkesine gelip kraliçesi olup olamayacağını sormuş. Prenses bu soru karşısında ne cevap vereceğini bilemese de prensten hoşlandığını söyleyerek onunla gitmeyi çok isteyeceğini dile getirmiş. O akşam prenses saraya dönmüş ve annesine bu müjdeli haberi vermiş.
Kraliçe bu habere oldukça sevinse de kralın ne tepki vereceğini bilmediği için oldukça korkmuş. Fakat kralın karşısına geçerek olanları krala anlatmış. Kral bu durum karşısında oldukça şaşırmış ve kızının çirkin olduğunu, prensin onu nasıl sevdiğini merak etmiş. O akşam yıllar sonra ilk kez kral kızını yanına çağırmış ve gördüklerine inanamamış. Çünkü prenses gözüne o kadar güzel görünmüş ki kendi kızı olduğuna inanamamış. Kızına sarılmış ve bunca yıl ona hiç sevgi göstermediği için kızından özür dilemiş. Aslında prenses onu gerçekten seven insanlara hiç de çirkin görünmemiş. Gerçek ve doğru sevgi karşısında çirkinliği birden yok olup tamamen güzeller güzeli bir prensese dönüşüyormuş.
Bu durum krala büyük bir ders vermiş. Artık insanları dış görünüşüne göre yargılayıp onları güzel veya çirkin oldukları için sevmek yerine iyi birer insan oldukları ve temiz, saf kalpleri için sevmeye başlamış. Saray halkı düğün hazırlıklarına başlamış. Kral kızından özür diledikten sonra kızı kralı affetmiş. Birbirlerine sarılmışlar ve ömür boyu birbirlerine olan sevgileri her geçen gün daha da artmış. Kırk gün kırk gece süren bir düğünle prens ve prenses evlenmiş. Kendi ülkelerinde ve saraylarında ömür boyu mutlu bir yaşam sürmüşler.
Siz siz olun kimseyi dış görünüşü için yargılamayın. Gerçek sevgi her zaman size iyilik getirecektir.
Bu metin kocamanbisite.com için özel olarak yazılmıştır. Ticari maksat taşıyan tüm diğer dijital ortamlar ve basılı mecralarda kullanımı, kopyası, atıfı yasaktır. Eğitim maksatlı kullanım için her bir içeriğe yönelik izin alınması zorunludur. İzinsiz kopyalamanın tespiti durumunda uyarı verilmeksizin hukuki yollara başvurulacaktır.