Bir varmış, bir yokmuş… Allah’ın kulu çokmuş. Azdan çoktan, hoppala hoptan. Sana bir kaban yaptırayım çerden çöpten. İlikleri karpuz kabuğu, düğmeleri turptan. Bir zamanlar, güzeller güzeli bir şehir olan Bağdat’ta Sinbad adında bir genç yaşarmış. Sinbad’a şehir sakinleri Hamal Sinbad diye seslenirlermiş. Çünkü çok ama çok fakirmiş ve geçimini sağlamak için başının üstüne yerleştirdiği sepetinde yük taşırmış. Yine böyle, ağır mı ağır yüklerini taşıdığı bir günde, soluklanmak için sepetini başından indirmiş ve bir taşın üzerine oturmuş.
Hava çok sıcakmış. Sinbad açlıktan, yorgunluktan ve susuzluktan perişan halde imiş. Taşın üzerinde tam da işlerini bitirip kazancı ile karnını doyurmayı hayal ederken burnuna çok hoş bir koku gelmiş. Bu koku, çok lezzetli bir yemeğin kokusuna benziyormuş... Kokunun nereden geliyor olabileceğini ararken, hemen burnunun dibinden, oturmakta olduğu taşın arkasındaki evden geldiğini fark etmiş. Aceleyle ayağa kalkan Sinbad evin kapısına yanaşmış ve sessizce içeride olup bitenleri izlemeye başlamış. İçeride muhteşem bir ortam varmış.
Bu bir ev değil de saray olmalıymış! Sinbad’ın gördüğü kapı evin dış kapısıymış ve içeride kocaman bir bahçe, ötüşen kuşlar, birbirinden renkli çiçekler, ağaçlar ve devasa bir ziyafet sofrası varmış. Bu manzarayı gören Sinbad ellerini açmış ve Allah’a dua etmiş. Demiş ki “ Eeey yüceler yücesi Allah’ım, ben kulun Sinbad burada açlıktan susuzluktan perişan halde yatarken kimilerine en güzel nimetleri verirsin. Derdim şikayet değil haşa, daha çokları onların olsun. Allah’ım, ekmeğimi kazanmak için çektiğim çileye razıyım ancak genç yaşımda gücüm kuvvetim kalmadı. Kollarımda derman kalmadı. Senden başka sığınacak kimsem yok, dertlerime bir son ver Ya Rabbim” demiş. Duası bitince taşın başına geri dönmüş ve bıraktığı yükünü tam eline alıp yola çıkıyormuş ki evin avlusundan birinin kendine seslendiğini duymuş. “Genç! Buraya baksana” demiş seslenen kişi. Bu kişi ev sahibinin yardımcısı imiş ve demiş ki “Beyimiz seni içeri çağırmamı buyurdu”. Sinbad şaşırmış ve gözlerini kocaman açarak yanıtlamış “Beni mi? Ama benim yüküm var. Götürüp bırakmam gerek.”. Bunun üzerine ev sahibinin yardımcısı “Gel, ben işini hallettiririm. Beyimizin davetini kaçırma” demiş. Israra dayanamayan Sinbad kabul etmiş ve beraberce içeri girmişler.
Sinbad içeri girince gördükleri karşısında ağzı açık kalmış. Kapıdan sadece bir kısmını görebildiği evin içerisinde tam bir ziyafet havası, bir şölen ortamı varmış. Teşekkür etmek için ev sahibi ile tanışmaya gitmiş. Bir de ne öğrensin? Ev sahibin ismi de Sinbad imiş. Ona da Denizci Sinbad derlermiş. Merakına yenik düşen Hamal Sinbad bunca zenginliğin nereden geldiğini sorduğunda Denizci Sinbad “Uzun bir hikaye, ama istersen anlatırım demiş” ve başlamış anlatmaya…
Oldukça zengin bir aileden gelen Denizci Sinbad, kendisine miras kalan paranın tamamını orada burada harcamış ve bitirmiş. Elde hiçbir şey kalmayınca denizlere açılıp ticaret yaparak para kazanmaya karar vermiş. Gemi ile Hint Okyanusu’na açılan Sinbad ve adamları fırtınaya yakalanmışlar. Fırtına gemilerini savurmuş ve kendilerini okyanusun orta yerinde bir adanın kıyılarına vurmuş halde bulmuşlar. Gemiden ayrılıp adayı kolaçan etmeye başlamışlar. Bir kısmı sağa gitmiş, bir kısmı sola gitmiş. Ne bir yiyecek ne de bir yudum su içecekleri ırmak bulabilmişler. Birden bire ada sallanmaya başlamış. Meğer bu ada sandıkları çıkıntı bir balinanın sırtıymış! Tüm adamlarını gemiye sokmak için uğraşan Sinbad geride kalmış. Neredeyse boğulmak üzereymiş ki canını zor kurtarmış.
Bir başka yolculuğa çıkan Sinbad, gemide su kalmayınca adamları için su bulmak için bir adaya yanaşmayı emretmiş. Gemi adada zincirlemiş ve Sinbad çıkmış su aramaya. Su ararken yorulan Sinbad bir köşede biraz dinlenmek istemiş. Gözleri yavaş yavaş ağırlaşmış ve kapanmış. Bu sırada Sinbad’ın çoktan geldiğini düşünen tayfası gemiyi hareket ettirmişler ve okyanusa açılmışlar. Adada mahsur kalan Sinbad gemisine binmek için döndüğünde çoktan gittiklerini görüp kahrolmuş. Üzgün üzgün gezinirken birden bire ne görse beğenirsiniz? 15 metre uzunluğunda dev gibi bir yumurta! Bu yumurta Rok kuşuna aitmiş. Bunun bir fırsat olduğunu düşünen Sinbad, anne kuşun yuvaya dönmesini beklemiş. Rok kuşu fillerden de büyük, ejderha gibi kocaman bir kuşmuş. Kuşun yuvası için ot, çöp aramaya çıkmasını fırsat bilen Sinbad, kuşun pençesine tutunarak adadan ayrılmayı başarmış. Kendini Elmas Adası’nda bulmuş. Buradan topladığı hazineler ile Bağdat’a şehrin en zengin adamı olarak dönmüş.
Yeniden denizlere açılan Sinbad’ın gemisi bu sefer vahşi cüceler tarafından kaçırılmış ve tek gözlü insan yiyen bir devin adasına götürülmüş. Dev, Sinbad’ın adamlarını teker teker yemeye başlayacağı sırada Sinbad, gizlice kızdırdığı iki demir şişi devin gözlerine saplayarak vahşi devi kör edip adamlarını kurtarmış. Devin çığlıklarını duyan iki başka dev koşarak gelmişler ama Sinbad ve adamları çoktan yola koyulmuşlar.
Hint Okyanusu’na açılan Sinbad ve tayfası bu sefer de gök gürültüsü ve şimşeklerle dolu bir havada yollarını kaybetmişler. Gemileri fırtınanın şiddetine dayanamayıp alabora olmuş ve hepsi denize dökülmüşler. Gözlerini açtığında kendini bir adanın kıyılarında bulan Sinbad’ı yamyam kabilesi esir almış. Kazadan sağ kurtulan Sinbad yaşadığına sevinememiş çünkü yamyamların eline düşmek en kötü şeylerden biriymiş. Yamyamlar Sinbad’a kilo aldırıp iyice yağlandıktan sonra yemek için beslemeye başlamışlar. Sinbad, kendini yiyemesinler diye çok az yemek yemiş ama onları çok yemiş gibi göstererek kandırmış. Böyle böyle onları oyalayarak ilk fırsatta kaçmış. Bir krallığa sığınmış ve kralın kızı Sinbad’a aşık olmuş. Sinbad da ona aşık olmuş ve evlenmeye karar vermişler. Mutlu mesut yaşarlarken çok sevdiği karısı hastalanan Sinbad derin bir kedere boğulmuş. Karısı genç yaşta hayatını kaybetmiş ve o krallıkta ölenlerin eşleri kendileri ile beraber gömülürlermiş. Bu geleneği çok ilkel bulan Sinbad oradan kaçmış ve karının acısını atlatmak için yeniden denizlere açılmış.
Gemisi, Rok kuşlarının attıkları taşlarla parçalanan Sinbad, kendini güzel mi güzel bir adada buluvermiş. Bu adada her türden yemişler ve meyveler bulunmaktaymış. Adanın sahilinde yürüyüşe çıkan Sinbad, tatlı bir ihtiyarla karşılaşmış. İhtiyarın yürüyecek hali yokmuş, o kadar zayıfmış ki kemikleri sayılıyormuş. Yardım teklif ettiğinde kendisini taşırsa çok memnun olacağını söyleyen ihtiyarı omzuna almış. Yürüdükçe fark etmiş ki ihtiyarın bacakları göründüğünden kuvvetli imiş! İhtiyar yavaş yavaş Sinbad’ın boğazını sıkmaya başlamış. Omzundakinin Denizin Yaşlı Adamı olduğunu fark eden Sinbad hemen bir akıllılık düşünmüş. Matarasının içine alkol koyarak ihtiyarı yavaşça sarhoş etmiş ve bacakları çözülünce ondan kurtulmuş!
Yine yolu bir adaya düşen Sinbad, bu adada keşfettiği yer altı nehrini takip etmiş ve büyük bir şehre ulaşmış. Çok zengin olan bu şehirde ticaret yapmış ve bir ton hazine biriktirmiş. Bağdat’a dönmeye karar verdiğinde şehrin kralı kendisini çağırarak Halife Harun Reşit’e vermesi için ona çeşit çeşit hediyeler vermiş. Bağdat’a dönen Sinbad hediyeleri Harun Reşit’e vermiş. Halkına hediyeleri dağıtan Harun Reşit bu jestin altında kalmak istememiş ve Serendib şehrinin kralına kendisi de bazı hediyeler göndermek istemiş. Hediyeleri götürmesi için de şehrin yolunu en iyi o bildiği için Sinbad’ı seçmiş. Yolda başından çeşitli aksilikler geçen Sinbad, filleri dişlerini almak için öldüren acımasız bir fil avcısına köle olarak satılmış. Bunun üzerine acımasız fil avcısını öldürüp filleri kurtaran Sinbad, hediyeleri teslim ettikten sonra Bağdat’a kahraman olarak dönmüş.
Bütün bu hikayeleri tek tek dinleyen Hamal Sinbad çok etkilenmiş ve “Çok şey yaşamışsın, birçok badireler atlatmışsın ve bu varlığı hak etmişsin. Allah da sana bağışlamış.” demiş. Denizci Sinbad ise “Ben malımı mülkümü her zaman yoksullar ile paylaşmaktan yanayım. Senin imkanların olsa belki sen de benim gibi olurdun. Benim gemim vardı, sende o da yok.” demiş. İki Sinbad birbirleri ile arkadaş olmuşlar. Zengin olan fakir olana yardım etmiş. Beraber uzun yıllar mutlu mesut yaşamışlar.
Bu metin kocamanbisite.com için özel olarak yazılmıştır. Ticari maksat taşıyan tüm diğer dijital ortamlar ve basılı mecralarda kullanımı, kopyası, atıfı yasaktır. Eğitim maksatlı kullanım için her bir içeriğe yönelik izin alınması zorunludur. İzinsiz kopyalamanın tespiti durumunda uyarı verilmeksizin hukuki yollara başvurulacaktır.