Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde develer tellal iken pireler berber iken, kırk bir yanı nehirlerle çevrili, sulak bir yurtta büyük bir krallık varmış. Bu güzel krallığın yaşlı bir kralı, kralın ise 3 oğlu ve sıcakkanlı Hera adında bir kızı varmış. Yaşlı kral bir süre sonra hastalanmış ve yataklara düşmüş.
Kralın birbirinde çok farklı özelliklere sahip üç oğlu babalarının hastalığını kendilerine fırsat bilerek iktidar hevesi ile kavga etmeye başlamışlar.
Bu kavgayı en büyük ve en zalim prens olan Hero kazanmış. Kaybeden iki prens ise ülkeyi terk ederken Hero’da ülkenin başına geçerek iktidarı alır almaz halka eziyet ve zulmetmeye başlamış.
Hero halka çok uzun çalışma saatleri, ağır vergiler ve yetersiz besinler verirken bu duruma itiraz eden babası ve küçük kız kardeşini de sulak yurttan çok uzaklarda bir kuleye esir etmiş.
Kulenin etrafında kocaman bir hendek yaptırarak içine timsahlar atmış. Kapısına zebani gibi kocaman görevliler koymuş, kule çok yüksek ve çok soğukmuş. Kral ve küçük kızı Hera’nın buradan kaçmalarına imkân yokmuş.
Hera, babasına dönerek: ‘‘Hünkarım biz neden buraya hapsedildik, bizim suçumuz ne ki?’’ demiş. Babası ise Hera’nın başını okşayarak: ‘‘Benim güzel kızım ne hünkâr ne de kral değilim. Ben sadece senin babanım demiş. Hera ise sorusunu tekrarlamış, babası Hera’ya: ‘‘Kızım hepsi benim suçum. Ben tüm çocuklarıma her şeyi verdiğimizi sanıyordum ama asıl vermem gereken sevgiyi vermemişim, kalplerine iyiliği aşılamamışım. Onların içini hırs ve öfke kaplamış. Demek ki abinin hırsı önce kendi kalbi ve vicdanını, sonra erkek kardeşleri ve sonrada bizi bu soğuk kuleye hapsetti.
Hera üzgün bir şekilde: ‘‘Peki ya babacığım bu soğuk zindandan nasıl kurtulacağız? Sen hastasın seni iyileştirmem gerekiyor’’ demiş. Babası üzülerek: ‘‘Benim merhametli kızım temiz kalbin ile sadece iyi şeyleri düşün, her şey güzel olacak’’ demiş.
Prenses Hera babasının iyileşmesi için çareler aramış. Pencerelerine konan güvercinlerin getirdiği derman otları bulduğu taşlarla ezer babasını iyi etmeye uğraşırmış.
Günlerden bir gün otları ezdiği taş elinden kaymış ve yere düşmüş, yuvarlanıp bir deliğe girmiş.
Prenses Hera elini deliğe sokup taşı ararken, eli büyük bir şeye çarpmış ve çok korkmuş. Ne olduğunu anlayamamış ve bulduğu şeyi o delikten çıkartmak için çok uğraşmış, sonunda başarmış delikteki şeyi çıkarmayı. Bulduğu kocaman bir yumurtaymış.
Babasının yanına giderek: ‘‘Babacığım şu delikte kocaman bir yumurta buldum ne olduğuna bakar mısın, bu ne yumurtası?’’ diye sormuş. Babası: ‘‘Ne yumurtası olduğu önemli değil kızım, bu senin sevgi ve şefkatinin mucizesi ona çok iyi bakmalısın’’ demiş.
Hera yumurtasını sarıp sarmalamış ve ona gözü gibi bakarken sulak yurtta da halk sefaletten yorgun düşmüş. Yiyecek ekmeği bile halkına çok gören zalim kral Hero, halkını açlık ve hastalık illetine terk etmiş. Hero kendisine karşı sesi çıkana bile sürgün ederek cezalandırıp insanları evinden ve yurdundan edermiş.
Yokluğa ve sefalete mahkûm bırakılmış tüm halk eski günlerini özlemle anar, krallarının iyi olmasını ve bir gün gelip onları bu yorgun hayattan kurtarmasını umar dururlarmış.
Hasta kral kendilerine erzak taşıyan halkın durumunu öğrense de hastalıktan dolayı hiçbir şey yapamıyormuş. Soruna çözüm üretemezmiş.
Babası Hera’ya dönerek: ‘‘Güzel kızım her ne olursa olsun o gaddar gibi zalim olma! Gücünü, zenginliğini paylaşmazsan gücün, zenginliğin tükenir. İyilik ve zenginliğini paylaşırsan hem gücünü hem de zenginliğini arttırırsın, daha mutlu olursun. Ne olursa olsun halkını çok sev ve onları koru’’ demiş. Hera babasına sarılarak: ‘‘Söz veriyorum babacığım, ben her zaman iyi bir insan olacağım’’ demiş. Babası ise Hera’ya ‘‘Sen bu halkın umut ışığı olacaksın güzel kızım’’ demiş.
Prenses Hera babasının verdiği öğütleri her zaman dinler, hep güzel bir gelecek hayal ederken tek dostu olan yumurtasına da sahip çıkar ve çok iyi bakarmış.
Bir gece yine yumurtasıyla yatarken yumurta birden çatlamaya başlamış ve içinden çok sevimli bir ejderha çıkmış.
Ejderhanın gülücükler saçan çok güzel bir yüzü ve ağzından alev çıkan upuzun bir kuyruğu varmış. Hera tüm sevgisini sevimli ejderhasına verip onunla birlikte büyürken günün birinde hasta babası hayata gözlerini yummuş. Kuledeki zindan hayatından destekçisi babasının vefatı Hera’yı çok üzmüş ve abisine çok kızmış.
Zor günlerinde yanında olan yalnızlığına çare olan sevimli ejderhası da onunla birlikte günler geçtikçe hızla büyüyüp güçlenmiş ve prensesi bu kuleden kurtarmak için bir umut ışığı olmuş.
Halkının haykırışlarını tam kalbinde hisseden prenses Hera sevimli ejderhanın sırtına atlayıp kuleden kurtulmuş ve sulak yurdun yolunu tutarak ejderhası ile birlikte kral Hero’nun gösterişli şatosuna girmiş.
Kral Hero, kardeşi Hera’yı görünce çok şaşırarak: ‘‘Nasıl kurtuldun, yüksek kuleden nasıl geldin sen buraya, senin sonunda abilerin gibi olacak Hera!’’ diye bağırmış.
Prenses Hera sakin bir şekilde: ‘‘Kralım seninle savaşmaya değil aksine zalimin zulmünü kendi içindeki kötülükle savaşmaya geldim. Şatafatlı sarayından ayrılıp benimle halka karışırsan doğruları görmüş olacaksın’’ demiş.
Hera’nın sözleri kralı duygulandırmış, Hero kıyafet değiştirerek kamufle olmuş ve halkın arasına çıkmaya, Hera ile birlikte halkı dinlemeye karar vermiş. Saraydan çıkıp pazar yerine gitmişler. Pazarda boş fileleri çürük meyveler için pazarlık eden, halkı gören Hero duygulanmış bir şeyleri yanlış yaptığını anlayarak çok üzülmüş. Kalbinde bir ağrı olmuş.
Başka bir yere geldiklerinde yıkık dökük oyuncakların içinde, üstü başı yırtık ve çamur içinde oynayacak çocukları görmüş. Hero bu olanları görünce halkının yoksul, sefil ve fakir olduğunu çok daha iyi anlamış.
Hero halkın içinde gezerek onlarla konuşmuş, dertlerini dinleyerek hastalara derman aramış, harap yerleri gözlemlemiş.
Prensesle birlikte tekrar saraya dönerek muhafızların yüzlerine baktığında aslında hepsinin çok mutsuz olduğunu görmüş.
Önce kendisine korkuyla bakan muhafızın yüzü, sonra yırtık, pırtık suyla çamurun içinde gülücükler saçan çocuğunu yüzünü hatırlayarak büyük bir hüzne boğulmuş.
Hera abisinin üzüldüğünü görünce yanına yaklaşarak: ‘‘Babam bana ne olursa olsun gaddar olma, zalim olma. Gücünü, zenginliğini paylaşmazsan gücün ve zenginliğin tükenir demişti abi’’ demiş.
Hero kardeşine sımsıkı sarılmış ve o günden sonra tüm gücünü ve servetini halkıyla paylaşmaya karar vermiş. Sevimli ejderha ise sulak yurtta iyiliğin elçisi ve bekçisi olmuş. Tüm halk huzur ve mutluluk içinde yaşamışlar.
Bu metin kocamanbisite.com için özel olarak yazılmıştır. Ticari maksat taşıyan tüm diğer dijital ortamlar ve basılı mecralarda kullanımı, kopyası, atıfı yasaktır. Eğitim maksatlı kullanım için her bir içeriğe yönelik izin alınması zorunludur. İzinsiz kopyalamanın tespiti durumunda uyarı verilmeksizin hukuki yollara başvurulacaktır.