Bir varmış, bir yokmuş… Renklerin her sabah dans ettiği bir diyarda, Lina adında küçük bir kız yaşarmış. Lina, gökyüzünü boyayan gizemli ressamın varlığını ilk kez büyükannesi anlatmıştı. Her gün sabah olduğunda gökyüzü sanki büyülü bir el tarafından boyanıyor, akşam ise yine aynı özenle farklı renklere bürünüyordu. Ancak bir sabah, Lina uyandığında gökyüzü ne renkliydi ne de parlak. Gri, solgun ve donuk bir renkle kaplıydı.
Lina, bu duruma şaşırmış ve bir o kadar da üzülmüştü. Köydeki herkes bu durumu fark etmiş, birbirine sorular sormaya başlamıştı:
“Gökyüzünün güzel renkleri nereye gitti?”
O gece Lina uyumadan önce gökyüzüne bakmış ve sessizce dilekte bulunmuş: “Keşke gökyüzünün o güzel renkleri geri gelse.” Sonra yorgun gözleri kapanmış ve derin bir uykuya dalmış. Lina rüyasında kendini bulutların arasında, rengarenk bir dünyada bulmuş. Etrafta ışıl ışıl parlayan fırçalar uçuşuyor, her biri farklı renkte parıldıyordu. Tam o sırada yumuşak ve sevecen bir ses duymuş:
“Lina, gökyüzünün renkleri sana emanet. Onları geri getirmek istiyorsan büyük bir yolculuğa çıkmalısın.”
Bu sesi duyduğunda Lina’nın kalbi heyecanla çarpmıştı.
Sabah olduğunda Lina rüyasını unutamamış, hemen bir sırt çantası hazırlamıştı. İçine en sevdiği boya fırçasını, su şişesini, küçük bir defter ve büyükannesinin kendisine hediye ettiği renkli taş kolyeyi koymuştu. Kendi kendine “Bu, macera dolu bir gün olacak,” diye mırıldandı.
Lina, ormandaki eski bir ağacın yanına gitmişti. O ağacın kalbine dokunduğunda rüyasındaki sese benzer bir fısıltı duymuştu:
“Doğru yoldasın Lina… Gökyüzü seni bekliyor.”
Bir anda, ayaklarının altındaki toprak titremeye başlamıştı. Lina gözlerini kapattığında, kendisini bulutların arasında uçarken buldu. Rüya gibi bir manzaradaydı. Çevresinde uçuşan parlak fırçalar ve rengarenk boyalar vardı.
Fakat bir şey dikkatini çekti: Renklerin bazıları sönmüş gibiydi. Fırçalar, boyalarını kaybetmiş, gökyüzüne renk veremez hale gelmişti. O anda, parlak mor renkte bir fırça Lina’ya yaklaşarak konuşmaya başladı.
“Merhaba Lina, biz gökyüzünün renk fırçalarıyız. Ancak uzun zamandır gökyüzünü boyayacak enerjimiz kalmadı. Gökyüzünün renklerini geri getirebilmek için senin yardımına ihtiyacımız var.”
Lina şaşkın bir şekilde fırçaya baktı. “Ama nasıl yardım edebilirim ki?” diye sordu.
Fırça ona, gökyüzü renklerini yeniden canlandırmak için çeşitli görevleri tamamlaması gerektiğini söyledi. Bu görevler, doğanın derinlerinde saklı olan iyilik, cesaret ve sevgi tohumlarını bulmaktı.
İlk görevinde Lina, ormandaki eski bir meşe ağacının altındaki sevgi tohumunu bulmak zorundaydı. Fırça ona bu tohumun, doğadaki tüm varlıkların birbirine duyduğu sevgiyi temsil ettiğini anlattı. Ancak sevgi tohumunun saklı olduğu yere ulaşmak hiç de kolay değildi.
Lina, ormanın derinliklerinde ilerlerken karşısına yaşlı bir kaplumbağa çıktı. Kaplumbağa ona şöyle dedi:
“Bu tohum çok özel bir yerde saklı, ancak sadece içindeki sevgiyi açığa çıkaranlar onu görebilir. Gözlerini kapat ve kalbinle görmeye çalış.”
Lina kaplumbağanın dediğini yaparak gözlerini kapattı ve tüm doğaya olan sevgisini düşünmeye başladı. Bir anda elinde yumuşak, parlayan bir tohum belirdi. Sevgi tohumunu bulmuştu! Kaplumbağa ona, “Sevgi, her şeyin temelidir. Onu gökyüzüne taşırsan renkler bir adım daha canlanacak,” dedi.
Lina, sevgi tohumunu gökyüzüne taşıdığında bulutlar hafifçe pembeleşmişti. Fırça ona cesaret tohumunu bulması gerektiğini söyledi. Bu tohum ise yüksek bir dağın zirvesindeydi ve sadece cesur olanların bu yolculuğa dayanabileceği bir yere gizlenmişti.
Lina tırmanmaya başladı, rüzgar güçlü esiyor, taşlar kayıyordu. Yolda bir tilki karşısına çıkıp ona yol gösterdi, ancak tam zirveye ulaştığında aniden bir fırtına patladı. Fırtınaya rağmen, Lina yılmadı ve ilerlemeye devam etti. Zirveye ulaştığında, kendisine olan güveni ve korkularını yenmiş olmanın verdiği güçle parlayan cesaret tohumunu gördü.
Son görevinde Lina, doğanın iyilik tohumunu bulmak zorundaydı. Bu tohum, sadece tüm canlılara yardım eden bir kalbe sahip olanlara görünürdü. Lina, yolculuğuna devam ederken yaralı bir kuş buldu ve ona yardım etti. Koca bir nehirde akıntıya kapılmış bir sincabı kurtardı. Yolda yardıma ihtiyacı olan herkese yardım ettikçe, kalbinde bir sıcaklık hissetti. Sonunda iyilik tohumunun saklı olduğu yere geldiğinde tohum, Lina’nın elinde parlamaya başladı.
Lina, üç tohumu da gökyüzüne geri taşıdığında, gökyüzü bir anda renklerle canlandı. Pembe, mavi, yeşil ve mor renkler bir araya gelip dans etti. Tüm fırçalar yeniden parlak, capcanlı ve enerjik görünüyordu. Gökyüzü artık eski ihtişamına kavuşmuştu.
Bu macerasının sonunda, gökyüzünün gizemli fırçaları Lina’ya teşekkür ettiler. Renklerin kaynağının sadece boyalar değil, doğanın temel değerleri olan sevgi, cesaret ve iyilik olduğunu anlatmışlardı.
Lina köyüne geri döndüğünde gökyüzü tekrar renklerle doluydu. Köy halkı bu güzel manzarayı sevinçle izlerken, Lina her sabah gökyüzüne bakıp renklerin ardındaki derin anlamı hatırlıyordu. Gökyüzü bir daha asla solmadı ve Lina, yaşadığı bu macerayı kalbinde bir sır olarak sakladı.
Bu metin kocamanbisite.com için özel olarak yazılmıştır. Ticari maksat taşıyan tüm diğer dijital ortamlar ve basılı mecralarda kullanımı, kopyası, atıfı yasaktır. Eğitim maksatlı kullanım için her bir içeriğe yönelik izin alınması zorunludur. İzinsiz kopyalamanın tespiti durumunda uyarı verilmeksizin hukuki yollara başvurulacaktır.