Bir varmış bir yokmuş… Uzun mu uzun zaman önce Keloğlan diye bir çocuk yaşarmış. Keloğlan; etrafına yardım etmeyi seven, köyü tarafından pek sevilen bir gençmiş. Hem çalışkan hem dürüst hem de oldukça bilgeymiş.
Keloğlan’ın yaşadığı köyün sınırlarında Devler Köyü varmış. Esrarengiz olan bu Devler köyünü kimse bilmez, sınırı kimse geçmezmiş. Devler de kendi sınırı aşmaz, bilinmezlik içinde yaşarlarmış. Köy halkı devlerden çok korkar, sınırın yanına bile gitmeye cesaret edemezmiş. Çünkü bir duyuma göre bu devler insan sevmez, insanları yermiş.
Devler ile köy arasında çitler varmış. Her anne baba çocuğunu tembihlermiş:
“Sakın ola bu sınıra gitmeyesin, çitleri aşmayasın! Bunu yapman yasak! Devler çok tehlikelidir.” diye uyarırlarmış.
Keloğlan’ın annesi de devlerden korkar, oğluna sık sık tembih edermiş.
“Keloğlan’ım sakın köyden çıkmayasın, anne sözü dinleyesin!” dermiş.
Bir gün Keloğlan tarlada çalışırken, yeşilliklerin arasından hışırtı sesleri duymuş. Etrafına iyice bakmış, hava kararmak üzereymiş. “Kuştur, faredir.” diye düşünmüş, umursamamış. Ama ses gittikçe artıyor ve yeşillikler hareket etmeye başlıyormuş. Keloğlan şüphelenmiş, elindeki kürekle yeşilliklerin arasını açmaya başlamış.
Keloğlan bir de ne görsün? Yeşillikler arasında bir bebek dev korkmuş saklanıyormuş! Bebek dev o kadar büyükmüş ki, daha bebek olmasına rağmen Keloğlan’dan uzunmuş. Keloğlan hayli şaşırmış. Bebek dev Keloğlan’ı görünce birden ağlamaya başlamış. Bebek devin sesi o kadar güçlüymüş ki ağaçlar, yapraklar sarsılmaya başlamış. Nefesi öyle kuvvetliymiş ki Keloğlan’ın şapkası uçuvermiş.
Keloğlan bebek devin acıktığını düşünerek tarladan elma, salatalık, kavun toplamış.
Bebek dev meyveleri öyle hızlı yiyormuş ki, tüm getirdiklerini bir lokmada yemiş. Keloğlan şaşakalmış. Bu sefer de bebek deve güzel yiyecekler alıp karnını doyurmaya çalışmış. Ancak bebek dev bir türlü doymuyor, her gördüğünü yemeye devam ediyormuş. Tarladaki tüm meyveleri yemiş, Keloğlan annesine ne diyeceğini kara kara düşünmeye başlamış.
O sırada birden gök gürlemeye, şimşek çakmaya ve devasa ayak sesleri gelmeye başlamış. Keloğlan çok korkmuş, bebek devin elinden tutup onunla bir mağaraya saklanmış. Ama ses git gide yükseliyormuş. En sonunda mağaralarının önünde iki kocaman ayak görmüş. Bu ayaklar öyle büyükmüş ki, bir kayayı bile itebilirmiş.
“Neredesin Keloğlan! Bebeğimi almaya geldim. Bebeğimi vermezsen seni şimdi burada yiyeceğim!” demiş anne dev.
Keloğlan mağaradan çıkıp anne devin yanına gitmiş:
“Bebeğin burada dev anne! Çalılıkların arasında buldum. Mağarada uyuyor.” demiş Keloğlan.
Dev mağaraya girmiş ve bebek devi kucağına almış.
“Bebeğim lafımı dinlemedi, bizim sınırlarımızdan çıkıverdi. Sabahtan beri onu arıyorum” diye cevap vermiş anne dev. Sonra etrafa bakmış:
“Sizin tarlada hiç sebze meyve kalmamış, belli ki bebeğim hepsini yemiş. Ona iyi baktığın için sağ ol Keloğlan! Dile benden ne dilersen!” demiş.
Keloğlan, “Ben bunu karşılık için yapmadım” demiş.
“Sen iyi bir çocuksun. Hem bebeğime baktın hem de dürüstsün. Sana ne kadar teşekkür etsem az, bu keseyi alasın annene götüresin. Bu altınlarla yeni bir bahçe bile ekebilirsiniz Keloğlan, hoşça kal” demiş ve gitmiş anne dev.
Keloğlan keseye bakmış, içi altınlarla doluymuş. Artık biten meyveler ve sebzeler için annesi ona kızmayacakmış. Mutlu mesut evinin yolunu tutmuş.
Bu metin kocamanbisite.com için özel olarak yazılmıştır. Ticari maksat taşıyan tüm diğer dijital ortamlar ve basılı mecralarda kullanımı, kopyası, atıfı yasaktır. Eğitim maksatlı kullanım için her bir içeriğe yönelik izin alınması zorunludur. İzinsiz kopyalamanın tespiti durumunda uyarı verilmeksizin hukuki yollara başvurulacaktır.