Bir zamanlar, uzak bir köyde, kırmızı başlıklı bir kız yaşarmış. Adı Lila’ymış ve herkes onu neşesi, cesareti ve yardımseverliğiyle tanırmış. Lila’nın en büyük özelliği, ormanı çok sevmesiymiş. Orman, köyün dışında büyük bir alana yayılıp, çeşitli ağaçlarla, rengarenk çiçeklerle ve derin vadilerle doluymuş. Fakat ormanın derinlikleri, köydeki yaşlılar tarafından “Gölge Ormanı” olarak anılır ve herkes bu bölgeye yaklaşmaktan korkarmış. Çünkü orada zaman zaman garip sesler duyuluyor, kaybolan insanlar hakkında fısıldamalar oluyormuş. Lila ise bu tehlikeleri hiç takmazmış, çünkü ormanın ona huzur verdiğini hisseder, her gün ormanda birkaç saat geçirmek için fırsat ararmış.
Bir gün annesi, Lila’ya büyükannesinin evine gitmesini ve ona biraz taze ekmek, bal ve ev yapımı kek götürmesini istemiş. “Lila, lütfen dikkatli ol, orman tehlikeli olabilir. Büyükannene bu yiyecekleri götür, ama ormanın derinliklerine dalma. Zaman kaybetme,” demiş annesi, uyarı yaparak.
Lila, annesinin uyarılarına kulak vermiş gibi görünüp, kırmızı başlığını takarak ormanın yolunu tutmuş. Gölge Ormanı’na girmemek için ormanın kenarından, daha kısa bir yol izlemeyi planlamıştı. Ama bir süre sonra, ormanın derinliklerine doğru ilerlemek zorunda kalmış, çünkü yeni yol, onu kaybolmuş gibi hissettiren eski patikalara yönlendirmişti. Ormanın karanlık havası, sanki her şeyin normalden farklı olduğunu fısıldıyordu. Lila bir süre ilerledikten sonra bir ses duymuş, ve hemen arkasını dönmüş. Bir çift büyük, parıldayan göz kendisini izliyormuş.
Gözler, ormanın derinliklerinden gelen bir kurdun gözleriydi. Kurt, yavaşça Lila’nın yanına yaklaşarak, “Nereye gidiyorsun küçük kız?” diye sormuş. Lila, biraz korkmuş ama aynı zamanda cesurca, “Büyükannemi ziyaret ediyorum. Onun için bu yiyecekleri götürmeye geldim,” demiş.
Kurt, gözlerinde gizemli bir ışık parlatmış ve gülümsemiş gibi bir ifade takınarak, “Öyle mi? O zaman sana yardımcı olabilirim. Yolunu kaybetme,” demiş. Ama Lila, içindeki bir hisle, “Hayır, sağ olun. Kendi yolumu bulurum,” demiş ve devam etmiş.
Kurt, gizlice patikalardan birini takip ederek, Lila’nın gitmekte olduğu büyükannenin evine doğru ilerlemiş. Ama Lila, onun niyetinden habersizdi. Ormanın derinliklerinde yürümeye devam ederken, her şey sanki bir tuhaflaşmaya başlamıştı. Ağaçlar daha gürleşmiş, karanlık daha da yoğunlaşmıştı. Lila, ormanda ilerlerken, bir süre sonra kaybolmuş gibi hissetmişti. Ama bir süre sonra, küçük bir dereyi geçip, yokuşu tırmandığında, büyükannesinin evini görmeye başlamıştı. Evinin pencerelerinden ışıklar sızıyordu. Lila biraz rahatlamıştı.
Evinin kapısını usulca çalmış ve “Büyükannem, ben geldim!” diye seslenmiş. Ama içeriden hiç cevap gelmemişti. Kapı hafifçe aralık duruyordu. Lila, şüpheye düşmeden içeri girmiş ve büyükannesinin odasına doğru ilerlemiş. Yatakta, örtünün altına gizlenmiş bir şey olduğunu fark etmişti. Yatak örtüsünü kaldırıp bakınca, büyükannesinin yattığını görmüş. Ama gözleri, Lila’yı gördüğünde bambaşka bir şekilde parlıyordu.
“Büyükannem, nasılsın?” demiş Lila, ama sesindeki bir tuhaflık fark etmişti. Gözleri daha da büyümüş, derinleşmişti.
Büyükannesi, yavaşça “Ben de seni bekliyordum, Lila,” demiş. Sesinde bir gariplik vardı. Lila, bir şeylerin yanlış olduğunu hissetmişti. Yavaşça, “Büyükannem, gözlerin ne kadar büyük!” demiş. Büyükannesi gülümsemiş ve “Beni daha iyi görebilmek için,” demiş.
Lila, biraz daha korkmuş ama hala cesurca devam etmiş. “Burnun da çok büyük, büyükannem!” demiş.
Büyükannesi yine, “Beni koklayabilmek için,” diye cevap vermiş. Ama Lila, artık içindeki korkuyu bir kenara bırakıp, bir şeylerin daha da garipleştiğini hissetmiş.
En son, Lila’nın dilinden şu sözler dökülmüş: “Büyükannem, dişlerin de çok büyük!” O an, büyükannesinin gülümsemesi birden kaybolmuş ve gerçek kimliği ortaya çıkmış. Büyükannesi, aslında bir kurtmuş. Lila, onu hemen tanımış ve derin bir nefes alarak, “Seninle oyun oynamak istemiyorum,” demiş.
Kurt, Lila’yı yakalamak için hızla üzerine atılmış, ama Lila hızlıca kenara sıçramış ve odanın köşesinde duran büyük kitap dolabını ittiği anda kılıcı bulmuş. Kılıcı alarak, elinde sağlam bir şekilde tutmuş. “Beni yenemezsin,” demiş. Ve kılıcını savurmuş.
Kurt şaşkın bir şekilde geri adım atarken, Lila onu köşeye sıkıştırmış. Kurt, Lila’nın gözlerindeki kararlılığı görünce, artık kendi gerçeğini kabul etmiş ve ormandan kaçmak zorunda kalmış. Lila, kurtu ormanın derinliklerine kadar kovalamış. Ardından, büyükannesine doğru dönüp, “Artık güvenli, büyükannem,” demiş.
Büyükannesi, gözlerini açarak, Lila’ya minnettarlıkla bakmış. “Teşekkür ederim, kızım,” demiş. “Sana hayatın gerçek dersini öğrettim. Orman yalnızca cesaret değil, akıl da ister. Hiçbir zaman korkmadan ama akıllıca hareket etmelisin.”
Lila, bu tecrübeyi hiç unutmamış. Ormanın derinliklerinde gizemler olduğunu, ama korkularının üstesinden gelmek için akıllıca düşünmesi gerektiğini öğrenmişti. Her ne kadar büyük bir cesaret gösterse de, ne zaman bir tehlike ile karşılaşsa, aklını da kullanmayı unutmaz olmuş. Ve her zaman, geri dönmeden önce ormanın içinde neyin saklı olduğunu keşfederek, daha dikkatli olmuş.
Ve o günden sonra, Lila sadece kırmızı başlığını takarak değil, cesaret ve akıl ile Gölge Ormanı’na adım atmaya devam etmiş.
Bu metin kocamanbisite.com için özel olarak yazılmıştır. Ticari maksat taşıyan tüm diğer dijital ortamlar ve basılı mecralarda kullanımı, kopyası, atıfı yasaktır. Eğitim maksatlı kullanım için her bir içeriğe yönelik izin alınması zorunludur. İzinsiz kopyalamanın tespiti durumunda uyarı verilmeksizin hukuki yollara başvurulacaktır.